2023-2024 Öğretim Yılı Coğrafya Dersi Plan Örnekleri 2023-2024 Öğretim Yılı Coğrafya Dersi Sene Başı Zümre Tutanağı Örneği 9-10-11-12.Sınıf Coğrafya Dersi Günlük Plan Örnekleri 2018-2019 Öğretim Yılı Coğrafya Dersi Yazılı Örnekleri (9,10,11 ve 12.Sınıflar) Yeni Coğrafya Öğretim Programı (20.01.2018)

Dünyadaki İnsan Sayısı Çok mu Fazla?

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Ihsan
Mesajlar: 2460
Kayıt: Çrş Ağu 21, 2013 8:34 pm
Ettiği Teşekkür: 168
Aldığı Teşekkür: 288

Dünyadaki İnsan Sayısı Çok mu Fazla?

Mesaj gönderen Ihsan »

Dünyadaki İnsan Sayısı Çok mu Fazla?

Bu, keskin görüş ayrılıkları yaratan hileli bir sorudur. Günümüzde dünya nüfusu hiç olmadığı kadar yüksek seviyededir. Temmuz 2009 itibariyle dünyada 6,77 milyar insan yaşıyor -ve her bir saniyede aramıza üç ya da dört insan katılıyor. Hızla artan böylesine devasa bir nüfus göz önünde tutulunca, bazı felaket tellallarının, dünyanın sonlu kaynaklarının basbayağı insan sayısını kaldıramayacak noktaya varılmasıyla birlikte feci bir akıbetle karşılaşılacağını niçin öngördüklerini anlamak kolaylaşır.

“Aşırı nüfus” fikrinin geçmişi 19. yüzyıl başlarına, Thomas Malthus’a kadar iner. Malthus’un, insan nüfusundaki artışın bir gün dünyanın besleme kapasitesini kolayca aşabileceğini ileri sürmesi üzerine, insanlar bir “Malthus felaketi”nden, yani büyümenin sınırlarına varıldıktan sonra kaçınılmaz olarak nüfusta ortaya çıkacak dramatik çöküşten söz etmeye başladılar. Malthus’un bunu yazdığı sırada, dünya nüfusu bir milyarın altındaydı; ama Sanayi Devrimi’nin ardından insan sayısında çarpıcı bir artış ile 1960’lara doğru 3 milyarın üzerine çıkmasına karşın, ortada küresel bir Malthus felaketinin belirtisi yoktu.

Ancak, o dönemde bazı iktisatçılar tehlike çanlarını çalmaya başladı. Paul Ehrlich’in çok satan kitabı Nüfus Bombası yakında kopacak bir kıyameti öngörürken, “Roma Kulübü” olarak anılan bir grup, 1970’lerin başlarında aynı ölçüde ürkütücü tahminlerin yer aldığı tabloları içeren Büyümenin Sınırları adlı bir rapor hazırladı. Sonraki yıllar bu kötümserliğin temelsiz olduğunu gösterdi. Şimdi gezegende Ehrlich’in yazdığı dönemin iki katını aşan bir insan kalabalığı var -onun öngördüğü felaket sınırının çok ötesinde bir rakam bu.

Felaketin henüz gerçekleşmemesinin sebeplerinden biri, dünya gıda üretiminde çarpıcı bir artış sağlayan tarım devrimidir. Bir milyarı aşkın insanın gıda sıkıntısı çekmesine karşın, asıl sorun toplam miktar değildir, gıdanın paylaşımıdır. Bununla birlikte aşırı nüfus çığırtkanlarının savları bazı bakımlardan gözardı edilemeyecek kadar yalın sağduyuya uygun görünüyor. Dünyadaki insan sayısının eninde sonunda kaynaklara oranla çok fazlalaşacağı bir noktaya varılması kesindir, öyle değil mi?

Bilimciler ve iktisatçılar şimdi insanlar açısından dünyanın “taşıma kapasitesi”nin ne olduğunu tartışmaya koyulmuş bulunuyor -ve çoğunun öngörüsü en fazla 10 ile 20 milyar arasında. ABD sayımına dayalı mevcut nüfus tahminleri bu son limitlere sadece 40 yıl içinde ulaşacağımızı öngörüyor. Yani, şu anda dünyada çok fazla insan yoksa bile, kısa sürede öyle olacak. Bazı bilimciler ise insan taşıma kapasitesinin yanlış bir kavram olduğunu ve insanların yenilik kapasitesinin daha yüksek sayıda insanı besleme yollarını bulacağını ileri sürüyor. Geçmişte meşum öngörülerin sürekli boş çıkması bu sava biraz dayanak sağlıyor.

Gelgelelim, dünya halihazırda doğrudan dünya haynakları üzeründeki baskıya bağlanabilecek ve sonuçta felaket getirebilecek çok yönlü ve ciddi sorunlarla karşı karşıya. Sözgelimi, küresel ısınma hayaletinin gezegende artan insan etkisiyle bağlantısı gayet açık; su ve gıda kaynakları üzerindeki baskı dünyanın birçok yerinde kriz noktasında. Dahası, hayvanların yaşam ortamlarından insanlarca zorla sökülüp atılması ile birlikte, doğal dünya sert bir toplu yokoluş evresinden geçiyor. Bu sorunların somut ve ciddi olduğu, şu anda yaşandığı tartışma götürmez. Peki, bu durum daha şimdiden dünyada gerçekten çok fazla insan olduğu anlamına gelir mi? Eh, kesinkes değil.

Sorunlar nüfus rakamları ve kaynak kapasitesi arasındaki basit bir denklemle olduğu kadar, dünya kaynaklarının kullanılış biçimiyle de ilgili. Sözgelimi, küresel ısınmanın ardında yatan etken enerji kullanımının büyük çapta artmış olmasıdır ve bu artış özellikle son yarım yüzyılda insan nüfusundaki artışla birlikte gitmektedir. Ancak, sorunun kaynağı sırf insan sayısı değil, enerjinin kullanılış biçimidir. Nitekim küresel ısınma sürecini başlatan büyük çapta enerji tüketiminin sorumlusu gelişmiş dünyada yaşayan gayet küçük bir kesimdir. Dünya nüfusunun büyük bölümünün bundaki payı çok azdır. Dolayısıyla dünya nüfusundaki çarpıcı bir düşüş bile küresel ısınma sorununu hafifletmeyecektir -tabii geride kalan küçük kesim tüketim kalıplarını değiştirmediği sürece. Ve de dünya nüfusundaki bir artışın küresel ısınmayı kesinlikle daha ileriye götürmesi söz konusu değildir.

Hiç kuşkusuz, herkes için bolca alanın ve kaynağın bulunduğu, baskılardan kurtulmuş ve sakin bir dünyanın bir tür cennete dönüşeceğini tahmin etmek kolaydır. İnsanlar çoğu kez İngiltere’nin sadece birkaç milyonluk nüfusa sahip olduğu döneme özlemle bakıyor ve modern yaşamın bütün konforlarından böyle kırsal bir ortamda yararlanmanın ne kadar keyifli olacağının düşünü kuruyor. Böyle bir durumda kentsel yapılaşmayı durdurmak için yeşil kuşaklara gerek kalmazdı ve hepimizin kocaman bahçeli büyük evleri olurdu. Ancak, insanın ilerlemesiyle özdeşleştirdiğimiz harika şeylerin çoğu – bilim, teknoloji, demokrasi, güzel sanatlar, yaşam standartları vb.- dünya nüfusunun artışıyla birlikte gelişmiştir. Bunlar uygarlığın, yani kentlerin büyümesinin, dinamik bir kentsel ortamın, gittikçe artan sayıda insanın hareketli, canlı ve büyüyen bir keşmekeş içinde birlikte yaşamasının meyveleridir.

Daha geniş yaşam alanı, dünyanın kıt kaynaklarından daha büyük ve daha adil paylaşımlı bir payı hayal etmek belki çekicidir. Peki, o zaman “çok fazla” dediğimiz kimler olacak? Buna kim karar verecek? Kaçımız fazlalığı oluşturan bin, milyon, milyar insandan biri olduğunu söylerdi acaba? Çoğumuz haklı olarak kendimizi son derece değerli sayarız -ve ne kadar yoksun, bahtsız olursak olalım, hiçbirimiz “fazla” değiliz. Tabii asıl önemli nokta birbirimize ve dünyaya nasıl davrandığımız.

Kaynak: bilenyok.com
[Teşekkür Butonu][Sosyal Medya Hesaplarımız][Site Kuralları]
"Özgürlük uğrunda herşeyi göze alabilenlerin hakkıdır!"

Cevapla